AYASOFYA MÜZESİ
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya; mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür.
Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 yılında yapılmıştır. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen (bazilikal) planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408) karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmıştır. (Bugün patriğin mozaik tasviri, Ayasofya’nın kuzey tymphanon duvarında görülebilmektedir.)
Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla birlikte, müze deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu düşünülmektedir.
İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Bu yapının, beş nefli, ahşap çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu bilinmektedir.
Kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) 5. saltanat yılında, aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin İmparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmıştır.
Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos (527-565) tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır. Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator Justinianos’un, mabedin içine girip, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dedikten sonra, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı geçer.
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in (1451-1481) 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise aynı zamanda yapıda destekleyici payanda işlevi görmektedir.
Ayasofya’da, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde 1847-1849 yılları arasında, İsviçreli Fossati Kardeşlere kapsamlı bir onarım yaptırılmıştır. Bu onarım çalışmaları sırasında, daha önce mihrabın kuzeyindeki niş içinde bulunan Hünkâr Mahfili kaldırılmış, yerine mihrabın solunda, sütunlar üzerinde yükselen, etrafı ahşap yaldızlı korkuluklarla çevrili Hünkâr Mahfili yapılmıştır.
Aynı dönemde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7.5 m. çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına yerleştirilmiştir. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar İslam âleminin en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Aynı hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini yazmıştır.
Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur.
Ayasofya Müzesi Mozaikleri
Dünyanın 8.harikası olarak kabul edilen Ayasofya müzesinin mozaikleri genel olarak 6.yy, 9.yy ve 12.yy’da yapılmışlardır. Müzenin; 10’u Roma dönemine ait, 1’i Osmanlılardan kalma olan, öne çıkan bazı mozaiklerini birlikte inceleyelim.
VI. Leon Mozaiği
İmparator Kapısı üzerinde yer alan Pantaktrator İsa tasvirli mozaikte ortada; İsa, arkalıklı bir taht üzerinde oturmakta, sağ eliyle takdis eder durumda, sol eliyle sayfaları açık bir İncil tutmaktadır. İncilin üzerinde Grekçe " Barış Sizinle Olsun. Ben Dünyanın Nuruyum" ibaresi yazılıdır. Sağ tarafta madalyon içerisinde Başmelek Cebrail (Gabriel), sol tarafta ise madalyon içerisinde Hz.Meryem tasvir edilmiştir. İsa'nın ayakları dibinde ona secde eder durumda Doğu Roma İmparatorlarından VI. Leon ( 816- 912) yer almaktadır. Mozaik tasvir 10. yüzyıla tarihlenmektedir.
Sunu Mozaiği
İç narteksin güney yönündeki Vestibül Kapısı üzerinde Ayasofya'nın en önemli figürlü mozaiklerinden biri olan sunu mozaiği bulunmaktadır. Bu mozaik Fossati tarafından Ayasofya'da yapılan onarımlar bitmek üzereyken 1849 yılında ortaya çıkartılmıştır. Simetrik bir düzene sahip olan bu mozaik panonun zemini yine altın varaklı mozaiklerden meydana gelmiş, ortada arkalıksız bir taht üzerinde Hz.Meryem ve başının iki yanındaki madalyonlarda METER ve THEOU yani "Tanrı Anası" olduğunu ifade eden kelimelerin kısaltılmış monogramları bulunmaktadır. Hz.Meryem'in kucağında Çocuk Hz. İsa tasvir edilmiştir. Hz.Meryem'in solunda kentin kurucusu olan İmparator I.Konstantinos, elinde İstanbul kentini temsil eden maket tutmaktadır. İmparator I.Konstantinos'un yanında yukarıdan aşağıya doğru koyu mavi harflerle Grekçe; "Azizler Arasında Büyük İmparator Konstantinos" yazılıdır. Hz.Meryem'in sağında ise İmparator Justinianos, elinde Hz.Meryem ve Hz. İsa'ya takdim ettiği Ayasofya maketini tutmaktadır. Yanında yukarıdan aşağıya doğru koyu mavi harflerle Grekçe; "Hatırası Ünlü İmparator Justinianos" yazmaktadır. Bu mozaikte, İmparator I.Konstantinos ve İmparator Justinianos'un ellerinde tuttukları maketleri Hz.Meryem'e sunmaları ile Hz.Meryem'in, şehrin ve kilisenin koruyucusu olduğu vurgulanmak istenmiştir.
Mozaik pano 10. yüzyıla tarihlenmektedir.
Apsis Mozaiği
Apsis'in çeyrek kubbesinin orta kısmında, Tanrı Anası Hz.Meryem, (Theotokos), üzeri değerli taşlarla süslü ve minderli bir taht üzerinde oturmakta olup kucağında Çocuk Hz. İsa'yı tutmaktadır. Bu mozaik Ayasofya'da İkonaklazma ( Tasvir Kırıcılık) döneminden sonra yapılmış, ilk figüratif tasvirli örneği teşkil etmesi açısından önemlidir. Mozaik tasvir 9. yüzyıla tarihlenmektedir.
Apsis kemerinin sağında Cebrail (Gabriel), solunda ise Mikail (Mikhael) mozaiği bulunmaktadır. Günümüzde Mikail (Mikhael) tasvirinin sadece kanat ucu ve ayağının bir kısmı görülebilmektedir. Mozaik tasvirler 9. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Kubbe Melek Tasvirleri
Pandantifler üzerinde birbirilerine tam eş olmayan dört melek figürü işlenmiştir. Bu melekler cennette Tanrı'nın tahtını koruduğuna inanılan, bir baş ve altı kanattan oluşan, Seraphim betimleridir. Doğuda yer alan melekler mozaikten yapılmış, batıdaki iki melek ise Doğu Roma Döneminde bozulmuş ve fresko olarak yenilenmiştir.
Tympanondaki Patrik Mozaikleri
Yapının kuzey yönündeki tymphanon duvarlarında yarım kemerli nişler içerisinde mozaikten yapılmış Patrik figürlerinden günümüze yalnızca üçü iyi durumda gelebilmiştir.Birinci nişte, İstanbul Patriği Genç İgnatios, dördüncü nişte İstanbul Patriği Aziz İoannes Khrysostomos ve altıncı nişte Antakya Patriği Aziz İgnatios Theophoros yer almaktadır. Yedinci nişte görülen mozaik parçalarının ise, Athanasios'a ait olduğu düşünülmektedir.
Mozaiklerin kesin yapılış tarihleri bilinmemekle birlikte, 9. - 10. yüzyıla tarihlenmektedirler.
Deisis Kompozisyonu
Güney galerinin batı duvarında Doğu Roma Resim Sanatı'nda Rönesansın başlangıcı olarak kabul edilen Deisis sahnesinin yer aldığı mozaik pano bulunmaktadır. Tasvirde, sağda İoannes Prodromos (Vaftizci Yahya) ile solda Hz.Meryem, ortada ise Pantakrator İsa bulunmaktadır. Mozaikte kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için Hz.Meryem ve Hz. Yahya'nın Hz. İsa'ya yakarmaları tasvir edilmiştir. Bu üç figürde Helenistik Dönem Tasvir Sanatı'nın özellikleri yansıtılmaktadır. Deisis panosu, mozaik tekniği ve tasvirin yapılış şekli ile dikkat çekmektedir. Yüzlerdeki canlılık ve renklerin seçimi açısından oldukça başarılıdır. Bu mozaik Doğu Roma Sanatı'nda İlkçağ resim sanatının ana prensiplerinin yansıtıldığı en güzel örneklerden biridir.Desisis Mozaği'nin tarihlendirilmesinde farklı görüşler ileri sürülmekle birlikte, kabul edilen tarih 13. yüzyıldır.
Komnenos'lar Mozaiği
Mozaik panoda İmparator II. İoannes Komnenos ile eşi Macar asıllı Eirene ve oğulları II. Aleksios yer almaktadır. Kompozisyonun ortasında kucağında Çocuk Hz. İsa ile ayakta duran Hz.Meryem tasvir edilmiştir. İmparatorun baş kısmını çevreleyen yazıda "Romalıların Hükümdarı Porphyrogennetos Komnenos" (porfir salonda doğan) ibaresi yazılı olup, bu ifade İmparatorun, babasının saltanatı sırasında dünyaya geldiğini belirten bir soyluluk işaretidir. İmparatoriçenin başının etrafında ise "Dindar Augusta Eirene" yazılıdır. İmparatoriçe Eirene Macar Kralı Laszlo'nun kızı olup, örgülü kızıl saçlı, renkli gözlü, beyaz tenli ve pembe yanakları ile orta Avrupalılara özgü bir tipte gösterilmiştir. Panonun yanında yer alan payenin üzerinde ise, babası tarafından 1122 yılında tahta ortak edilen ve genç yaşta hastalıktan ölen Prens II. Aleksios yer almaktadır. Mozaikte Prensin hastalık yüzünden yüz hatlarının çökmüş ve solgun olduğu görülebilmektedir. Bu mozaik pano imparator ailesinin Ayasofya onarımları için yaptıkları bağışı sembolize etmektedir.Mozaik pano 12. yüzyıla tarihlenmektedir.
Zoe Mozaiği
Mozaik panoda, İmparator IX. Konstantinos Monomakhos (1042- 1055) ve İmparatoriçe Zoe betimi yer almaktadır. İmparatorun başının üzerinde, "Romalıların İnançlı Hükümdarı, Tanrının İsa'sının Kulu Konstantinos Monomakhos" yazılıdır. İmparatoriçe'nin başının üzerinde ise "Çok Dindar Agusta Zoe" yazılıdır. Ortada bulunan kainatın hâkimi (Pantokrator) Hz. İsa'nın başının iki tarafında ise Jesus Khristos adının kısaltılmış harflerini içeren IC ve XC monogramları bulunmaktadır.Bu mozaik pano imparator ailesinin Ayasofya onarımları için yaptıkları bağışı sembolize etmektedir.Bu mozaik 11. yüzyıla tarihlenmektedir.
İmparator Aleksandros Mozaiği
Kuzey galerinin güneybatı kısmında İmparator Aleksandros (912-913) mozaiği bulunmaktadır. Mozaik pano yapıdaki diğer mozaikler gibi göz önünde olmayıp kuytu bir köşeye yapılmıştır. Doğu Roma Tarihi'nde silik bir kişiliğe sahip olduğu belirtilen Aleksandros, İmparator kapısı üzerinde secde eder durumda tasvir edilen VI. Leon'un saltanatına ortak ettiği kardeşidir. Bulunduğu yer açısından Ayasofya mozaikleri arasında günümüze en sağlam gelen mozaiklerden biridir.Bu mozaik 10. yüzyıla tarihlenmektedir.
Papaz Odalarındaki Mozaikler
Papaz odası olarak adlandırılan bu bölümde galeriye açılan kapının alınlığında Deisis kompozisyonunda, Hz. İsa ve Hz.Meryem mozaikleri günümüze tam olarak gelmiş, Vaftizci Yahya (Ioannes) tasviri ise bozulmuş durumdadır. Ayrıca, bu kısımda yer alan 6 yüzyıla tarihlenen geniş dal kıvrımlarından oluşan bezeme motifleri ile diğer figürlü mozaikler arasında yer alan havarilerden; Petrus, Andreas, Lukas, Simon Zeoletes, Peygamber Hezekiel, İmparator I. Konstantinos'un annesi Helena'nın tasvirlerinin olduğu düşünülen mozaikler günümüze tam olarak ulaşmamıştır. Müzemizin bu kısmı İkona ve Kilise Eşyaları deposu olarak kullanıldığından ziyaretçiler tarafından görülememektedir.Sultan Abdülmecid'in Mozaik Tuğrası
Dış narteks ana giriş kapısının sağındaki duvarda Sultan Abdülmecid'in Tuğrası sergilenmektedir. Tuğra, 1847-1849 yıllarında Fossati Kardeşlerin Ayasofya'da yaptığı onarımlar sırasında, Ayasofya'nın dökülmüş olan altın yaldızlı orijinal mozaik tanelerinden, İtalyan Usta N. Lanzoni'ye yaptırılmıştır. Fossati tarafından Sultan Abdülmecid'e hediye edilen tuğra; yuvarlak formlu, altın yaldızlı mozaik tanelerinden (tessera) meydana gelen zemin üzerine, yeşil renkli mozaiklerle işlenmiştir. Mozaik tuğranın dış bordürü lacivert renkli tek sıra mozaik taneleri ile süslüdür. Mozaik tuğra, tasarım açısından Osmanlı Dönemi'ni, kullanılan malzeme açısından ise Doğu Roma Dönemi'ni yansıtması bakımından oldukça önemlidir.Ayasofya'nın Hat Levhaları
Büyük Hat Levhaları
Ana mekânın duvarlarında asılı olan büyük yuvarlak hat levhaları, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde 1847-1849 yılları arasında yapılan onarımlar sırasında dönemin en ünlü hattatlarından Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. 7,5 m. çapındaki yuvarlak hat levhaları, kenevirden yapılmış yeşil zemin üzerine, altın yaldız ile yazılmıştır. Allah (c.c), Hz. Muhammed (s.a.v), Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muhammed'in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin isimlerinin yazılı olduğu levhalar, 8 adettir. Levhaların ahşap askıları hafif ve dayanıklı olması nedeniyle ıhlamur ağacından yapılmıştır.Bu hat levhalarının İslam Dünyası'nın en büyük hat levhalarından olduğu bilinmektedir.Mihrap Kısmında Bulunan Hat Levhaları
Ayasofya'da, mihrabın sağ duvarında Osmanlı Sultanlarına ait hat levhaları bulunmaktadır. Bunlardan üstten alta doğru1. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839)
2. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839)
3. hat levhası, Sultan III. Ahmed (1703-1730)
4. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703)
5. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703)
tarafından yazılmıştır.
Mihrabın sol duvarında ise, dönemin ünlü hattatları tarafından yazılmış levhalar bulunmaktadır. Bunlardan Soldaki hat levhası, Hattat Mehmed Esad Yesari (1797) Sağdaki hat levhası, Şeyhülislam Hattat Veliyyüddin Efendi tarafından yazılmıştır.
Mihrap
Geleneksel cami mimarisinin başında gelen ve özel bir bölüm teşkil eden mihrap, cami, mescid ve namazgâhlarda yön olarak kıbleye bakan ve namaz esnasında imamın, cemaati arkasına alacak şekilde önünde durduğu girintili, çevresine göre yüksekçe bir bölümdür. Ayasofya Müzesi içersinde ana mekânın güneydoğusunda yer alan mihrap kısmında, dönem dönem Osmanlı Sultanları tarafından onarım ve eklemeler yapılmıştır.Ayasofya'nın 19. yüzyılda yenilenen mihrabı; mermerden, içinde bir şemse ile yıldız motiflerinin yer aldığı çokgen planlı nişinin üzeri, yarım kubbeli kavsaranın örttüğü bir örnektir. Kıvrık dallı akantus yapraklı geniş bordürle sınırlanan mihrapta bolca altın yıldız kullanılmış olup üstte gösterişli bir tepeliği bulunmaktadır.
Mihrabın iki yanında Kanuni Sultan Süleyman Devri'nde (1520-1566) yapılan Macaristan seferinde, Budin'in fethi sırasında, Sadrazam İbrahim Paşa tarafından, Macar Kralı I. Matyas'ın saray kilisesinden getirilen şamdanlar bulunmaktadır.
Minber
Minber, camilerde cuma günleri, hatiplerin üzerine çıkarak hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsüdür. Ayasofya'da mihrabın sağında yer alan minber, Sultan III. Murad Döneminde yapılmıştır. Osmanlı dönemi 16. yüzyıl mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir.Müezzin Mahfili
Müezzin Mahfili, müezzinin namaz ve diğer ibadetler sırasında üst kısma çıkarak dua okuduğu ve kıble ekseniyle aynı hizadaki bölümdür. Ayasofya'da, III. Murad Dönemi'nde ana mekânın doğusuna büyük Müezzin Mahfili yapılmış, mekânın çok büyük ve cemaatin kalabalık olması nedeniyle, yapı içersine 4 Müezzin Mahfili daha eklenmiştir.Ana yapı ile uyum içinde olan Müezzin Mahfilleri, 16. yüzyıl Osmanlı mermer sanat işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır.
I. Mahmud Kütüphanesi
Yapıdaki en önemli Osmanlı eklentilerinden birisi Sultan I. Mahmud tarafından 1739 yılında yaptırılan yapının güney kısmında iki payanda arasına yaptırılmış olan kütüphanedir. Bu bölüm, okuma salonu ile Hazine-i Kütüb (Kitapların saklandığı yer) ve onları birleştiren koridor ve taşlıktan oluşmakta ve ana mekândan, 6 sütunun taşıdığı altın yaldızlı tunç şebeke ile ayrılmaktadır. Tunç şebeke, çiçek ve kıvrık dallarla süslüdür. Kütüphanenin iki kanatlı kapısı üzerinde "Ya Fettah" yazılı, iki kapı kulbu bulunmaktadır."Ya Fettah", Allah'ın 99 isminden biri olup, "kullarına hayır ve rızık kapılarını açan, zorlukları kolaylaştıran" anlamına gelmesinden dolayı, Osmanlı Döneminde kapılar üzerindeki tokmaklarda sıkça kullanıldığı görülmektedir. Okuma salonunun doğu duvarında Sultan I. Mahmud'un somaki mermere işlenmiş tuğrası yer alır.
Okuma odası ve Hazine-i Kütüb'ü birleştiren koridor, çiçek, gül, karanfil, lale ve servi motiflerinin görüldüğü, 16 -18. yüzyıl İznik, Kütahya ve Tekfur atölyelerine ait çiniler ile süslüdür. Kitaplık kısmındaki ahşap kitap dolapları gül ağacından yapılmıştır. Sultan I. Mahmud ve dönemin önde gelen kişilerinin de kitap bağışında bulunduğu kütüphanedeki, yaklaşık 5000 adet kitap, 1968 yılında Süleymaniye Kütüphanesi'ne devredilerek, "Ayasofya Özel Koleksiyonu" adıyla burada korunmaktadır.
Kütüphanenin okuma bölümünde, üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılıp kapanabilen, alçak, küçük masa şeklinde sedef kakma tekniği ile süslü ahşaptan rahleler ile Kur'an-ı Kerim'lerin içinde korunduğu iki adet sedef, fildişi kaplamalı Kuran mahfazası bulunmaktadır.
Maksureler
Ayasofya, Osmanlı Döneminde sadece dinî bir yapı olarak değil, aynı zamanda bir eğitim merkezi olarak da kullanılmıştır. Namaz saatleri dışında, dönemin önemli din ve bilim adamları tarafından, burada halka dinî ve ilmî konularda bilgiler verilmiştir. Bunun için, bina içerisinde maksure olarak adlandırılan ahşap bölümler yaptırılmıştır. Ayasofya'da toplam 11 maksure bulunmaktadır.Mermer Küpler
Yapının içersinde yan neflerde yer alan iki adet yekpare mermerden yapılmış küpler, Hellenistik Döneme (MÖ. 330- 30) ait olup, Bergama antik şehrinden getirilmiştir. Sultan III Murad Döneminde (1574- 1595) Ayasofya'ya getirilen ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen bu küplerden, cami döneminde, kandillerde ve bayram namazlarında şerbet dağıtılmaktaydı. Diğer günlerde içerisinde su bulunan küplerin alt kısımlarında bu sebeple musluklar yer almaktadır.Dilek Sütunu
Yapının kuzeybatı yönünde terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılan bronz levhalar ile kaplı, ortası oyulmuş bir sütun yer almaktadır. Bazı kaynaklarda, bu sütunun, zaman içerisinde halk arasında kutsallık kazandığı belirtilmektedir. Doğu Roma döneminde insanların iyileşmesine yardımcı olduğu konusunda rivayetler oluşmuş; efsaneye göre, yapının içersinde şiddetli bir baş ağrısıyla dolaşan İmparator Iustinianos, başını bu sütuna yaslamış ve bir müddet sonra baş ağrısının geçtiğini fark etmiştir. Bu olayın halk arasında duyulması üzerine, sütunun şifa özelliğinin olduğu söylencesi yayılmıştır. Bu nedenle insanlar, parmaklarını sütundaki bu oyuğa sokup, ıslanan parmaklarını, hastalığı hissettikleri yerin üzerine sürdüklerinde iyileşeceklerine inanmışlardır. Başka bir efsanede ise bu ıslaklığın Meryem'in gözyaşları olduğu söylenmektedir.Osmanlı Dönemi'nde, Ayasofya camiye çevrildiğinde Fatih Sultan Mehmed ve mahiyeti, Hocası Akşemseddin imametinde ilk cuma namazını kılmak için secdeye varmış, ancak, yapının yönü Kâbe'ye dönük olmadığı için namaza bir türlü başlayamamışlardır. Tam o sıra da Hızır Aleyhisselam'ın geldiği ve bu sütundan güç alarak yapının yönünü Kâbe'ye çevirmeye çalıştığı fakat halktan biri tarafından görülmesi üzerine, caminin yönünü çeviremeden kaybolmak zorunda kaldığı söylenir. Günümüzde ise, insanlar sütundaki bu oyuğa soktukları başparmaklarını saat yönünde tam bir tur döndürerek dilek tutmaktadırlar.
Yorumlar
Yorum Gönder